Wednesday 17 December 2014

Farkı, fark yapar.

Yaşamın ilginç yanlarından birisi de; en iyinin dışında bir şey kabul etmeyenlere, genellikle en iyiyi vermesidir.
                                                                                                              W. Somerst Maugham

Hayatta; iş, ilişki, yaşam tarzı, hayat standardı, fizik yönünden zengin olan değişik insanlar var. Onların yaşamını bizimkinden farklı kılan şeyler neler ? o insanlarla aramızdaki bütün fark; özünde kendimizle olan iletişimimiz ve eylemlerimizdir.

Başa gelenler, başarıyla başarısızlığın değişik görünümleri değildir. Farkı yapan, bizim onları algılama şeklimiz ve onlara karşı gösterdiğimiz tepkilerdir.

Peki, bu algılama şekli ve tepkilemizi nasıl değiştirebiliriz ? Bunun için size biraz NLP’ den bahsedeceğim. NLP (Neuro-Linguistic Pragramming) yani Sinir Dili Programlaması (SDP). SDP, sözel ya da sözel olmayan dilin, sinir sistemimizi nasıl etkilediğini araştırır. Herhangi bir şeyi yapabilme yeteneğimiz, doğrudan doğruya sinir sistemimizi yönlendirme yeteneğimize bağlıdır.
SDP’ nin varsayımına göre, hepimiz aynı sinirsel yapıyı paylaşıyoruz. Bu nedenleherhangi bir kimsenin başardığı herhangi bir işi, sinir sistemimizi aynı şekilde çalıştırarak biz de başarabiliriz. İşte, burada karşımıza farklı bir terim çıkıyor. Modelleme.

Kişilerin belirli bir sonucu üretmek için tam ve kesin olarak neler yaptığının açığa çıkartılmasına ve uygulanmasına modelleme denir.

Dünyaya yön verenler, genellikle kendilerinden çok diğerlerinin deneyimlerinden yararlanarak öğrenmede ustalaşmış kişilerdir.

Modelleme konusunda uzman olan Tony Buzan’  ın meşhur bir sloganı var; “Saygı duy, esinlen, taklit et”

Modelleme ile insanların başarı yolundaki en önemli sermayesi olan bilgi ve tecrübeleri kazanabilirsiniz. Modelleme ile zaman kaybetmeden, deneme yanılmaya gerek kalmadan, başkalarının uzun yıllarda biriktirdiği deneyim ve tecrübeleri öğrenerek hayata geçirebilirsiniz. Zamanın çok büyük bir değer olduğu günümüzde çok avantajlı bir uygulama değil mi ? Onun haricinde model aldığınız insan, sizin güven kaynağınız olur. Başkasını başarabiliyor olması size “ben de başarabilirim” inancı yaşatır.

Buraya kadar herşey tamam. Peki, modellemeyi nasıl yapacağız ?

Modelinizi bulun: Kimleri ya da kimi, ne için modellemeniz gerektiğine karar verin. Sizinle, benzer koşullardan gelerek sizin şu anda gerçekleştirmek istediğiniz amacı gerçekleştirmiş kişiler, sizin için doğru kişilerdir. Bu kişi veya kişileri bulduktan sonra o kişilerin biyografisini okuyabilirsiniz. Ünlü birileriyse, röportaj veya videolarınız izleyebilirsiniz. Tanıdığınız birileriyse konuşabilirsiniz vs.

Neyi modelleyeceğinizi belirleyin: Onu hangi açılardan modelleyeceksiniz ? Kariyer, yaşam tarzı, sağlık vs. bazı kişilerin hayatını bir bütünlük içinde ve her boyutuyla incelemeniz gerekebilir. Bunlar bemzer koşullarda yürüyüp benzer koşulları gerçekleştirmiş olan “ana modeller” dir.

Zihinsel yapıyı modelleme: işe ilk önce onun zihinsel yapısının bir haritasını çıkarmakla başlayabilirsiniz. Özel amaçları neler ? Genel amaçları neler ? Karakter özellikleri nedir ? Psikolojik durum ve yapısı nedir ? En güvendiği tecrübeler neler ? Karar verme tekniği nedir ? Neleri nasıl anlamlandırıyor ? Özellikle, amacınızla ilgili kısımların üzerinde durmalısınız.

Fizyolojik yapıyı modelleme: Modellediğiniz kişinin beden hareketlerini aynen modellerseniz, onunkine benzer bir ruhsal – zihinsel yapı içerisine girersiniz. Zihinle vücut bir bütünlük içindedir. Nefes alışınız, duruşunuz, pozisyonunuz, yüz ifadeleriniz, hareketlerinizin kalitesi ve doğası sizin fizyolojinizi nasıl kullandığınızı gösterir. Bunlar içinde bulunduğunuz durumu belirler. İçinde bulunduğunuz durum da üretebileceğiniz davranışların kalitesini ve genişliğini belirler.

Aslında modellemeyi bilinçsiz olarak her zaman yapıyoruz. Hayranlık duyduğumuz insanların hareketlerini, saç modellerini, giyim tarzlarını, karakterini beğendiğimiz insanların davranışları, sevdiğimiz sporcuların stillerini, siyasi liderlerin fikir ve uslupları vs. gibi. Hani derler ya “armut, dibine düşer” bu atasözü ebeveyn ve çocuk arasındaki benzerliğin en büyük örneğidir. Çocuklar, iyi kötü demeden gördükleri her şeyi modellerler.

Birileri harika şeyler yapabiliyorsa,  “O, bu sonucu nasıl yarattı ?” sorusu gelsin bundan sonra aklımıza....


Vücutlarımız bahçemizdir... Niyetlerimiz de bahçıvanlarımız.

Vücutlarımız bahçemizdir... Niyetlerimiz de bahçıvanlarımız.
                                                                                              William Shakespeare

Hani bazen olur ya, kendimizi bütünüyle bitkin hissederiz. Omuzlarımız düşer, hiç bir şeyden keyif almayız, her şey anlamsız gelir. Eminim bir çok insan bu tip hislere zaman zaman kapılıyordur.

Hiç kimse bilinçli olarak mutluluğu bırakıp mutsuz olmayı seçmez. Çöküntü içindeki insan ne yapar ? Çöküntüyü zihni bir durum olarak düşünebiliriz. Fakat çöküntünün çok belirgin bir fizyolojisi vardır. Çöküntü içindeki insan genellikle yere bakarak etrafta dolaşır. Omuzlarını aşağı düşürür, kısa kısa ve zayıf nefes alır. Yaptığı bütün iş vücudunu çöküntü fizyolojisine sokmaktır. Peki, bu insanlar çöküntü içinde olmaya mı karar vermişlerdir. Cevabı; evet, kesinlikle. Çöküntü bir sonuçtur ve özel fizyolojik duruşu vardır. Omuzları aşağı düşürüp, kısa kısa soluklanmak vs. gibi.

Kendinizi bütünüyle bitkin hissettiğiniz bir anınızı hatırlıyor musunuz ? Fizyolojik olarak canlı olduğumuz zamanlar dünyaya başka türlü, cansız olduğumuz zamanlar başka türlü bakarız. Fizyolojik işlemler beynimizi kontrol etmede çok güçlü araçlardır. Bu nedenle fizyolojinin bizi etkilediğinin farkına varmak çok önemlidir. Fizyoloji dışsal bir değişken değildir. Yaşamı oluşturan eylemler bütününün önemli bir parçasıdır.

Fizyolojiniz kötüleştiğinde, sizin durumunuzdan gelen pozitif enerji de azalacaktır. Bu nedenle fizyoloji, duygusal değişimin kaldıracıdır. Gerçekten de her duygunun fizyolojik bir karşılığı vardır. Durumunuzu değiştirmeden fizyolojinizi değiştiremezsiniz. Durumu değiştirmenin iki yolu vardır. Ya iç temsilinizi değiştireceksiniz ya da fizyolojinizi. Fizyoloji ile iç temsil arasında doğrudan bir bağlantı vardır. Birisini değiştirince diğeri de değişir.

Durumunuzu hemen değiştirmek istiyorsanız; fizyolojinizi, yani nefes alışınızı, duruşunuzu, yüz ifadenizi, hareketlerinizin kalitesini değiştirin. Örneğin; kendinizi yorgum hissetmeye başlayıca, omuzlarınızda çökme, bir çok temel kasın gevşemesi gibi durumlar ortaya çıkar. Bu durumda vücudunuzla ilişkiyi sürdürebilmek için fizyolojik olarak bazı işlemler yapmanız gerekir. Sinir sisteminize yorgunluk mesajı verecek şekilde iç temsilinizi değiştirirseniz, kendinizi yorgun hissedersiniz. Fizyolojinizi güçlü olduğunuz anlardaki şekle sokarsanız, iç temsiliniz ve o andaki hisleriniz değişecektir. Kendi kendinize yorgun olduğunuzu söylemeye devam ederseniz, iç temsiliniz de sizi yorgun olarak tutmaya devam edecektir. Kendi kendinize güçlü olduğunuzu söylerseniz ve fizyolojinizi bilinçli olarak değiştirirseniz, vücudunuz buna uyacaktır.

Son zamanlarda bilim adamları hastalık ve sağlığın, canlılık ve ruhsal çöküntünün kişiler tarafından alınan bir karar olduğunu önemle belirtmekteler. Bunlar fizyolojinizle ilgili verebileceğiniz kararlardır. Genellikle bilinçli olarak verilmezler ama şu ya da bu şekilde bu kararlar veriliyor.

Hastalıklar ve temsil ettiği duygular ile ilgili biraz örnekler vereyim.  Önce hastalığınızı düşünün sonra da ona sebep olabilecek duygunuz olup olmadığına.

Korku: Böbreklerle ilgili sorunlar
Öfke: Karaciğer yağlanması
Üzüntü, keder: Astma, bronşit, zatürre, öksürük
Endişe: Dalak, karın içi rahatsızlıkları ve bağırsaklar
Güven eksikliği, tehlikedeyim düşüncesi: Bel fıtığı
Aşırı duygular, dehşet, sevinç, korku vs: Kalp ve damar hastalıkları
Otorite ve prensip sorunu: Kemiklerle ilgili hastalıklar
Hayatımı doya doya yaşayamıyorum duygusu: Osteoporoz
Kendini parçalanmış hissetmek, imaj sorunu yaşamak: Kemik kırıklıkları
Destek arayışı: Omurga ile ilgili sorunlar
Önyargı, inat, yaşla ilgili problemler: Eklemler
Hayatı kucaklayamamak, kontrolcü olmak: Dirsekler
Zihnimizi serbest bırakamıyor olmak: Bağ dokusu sertleşmesi
Kibir, dikbaşlılık, gurur: Dizler
Tatminsiz, çaresiz hissetmek. Hareket etmeye cesaret edemiyor olmak: Kalçalar
Güçsüz ve önemsi hissetmek: Şişmanlık
Yaşamdan tat alamama, yaşama sevincini yitirme: Diyabet
Aşırı duygu yüklenmek, insanlarla iletişim kuramamak: Omuzlar
Duygusal çelişkiler yaşamak: Yumurtalık kistleri
Kendini ifade edememe, anlatmak istediklerini söyleyememek: Boğaz ağrısı
Aile ile ilgili sorunlar: Demir eksikliği

Zihnimizi sıktığımızda, zihnimizi bloke ediyoruz. Bloke olunca da bağışıklık sistemimiz çöküyor.
Yukarıda da belirttğim gibi, fizyoloji ile iç temsil arasında doğrudan bir bağlantı var. Biri değişince diğeri de değişir.

Güçlü olmak istiyorsanız, güçlüymüş gibi davranın.