Monday 24 March 2014

Edirne Gezisi

24.03.2014

Bizim, doğayı ve yoldan çıkmayı seven arkadaşlardan oluşan bir grubumuz var. Aslında bir dernek; Beykoz Off Road Spor Kulübü Derneği. Bu kulüp 2010 yılında kuruldu ve her yıl 2 tane 10 numara 5 yıldız, off road oyunu düzenledi. Bu oyunlar sayesinde Türkiye’ nin her yerinden can insanlar tanıdık. Ortak hobile böyle güzel insanlar katıyor işte insanların hayatlarına J
Bu etkinlikleri düzenleyen, yani işin mutfağında olan arkadaşlarla uzun zamandır, Edirne ve ciğer lafı edip duruyorduk. En sonunda gözmüzü karartıp gitmeye karar verdik. Fakat “bizim arabalarla o yol bitmez” denince minibüs kiralayalım dedik. O oldu, midibüs, ona da sığmadık, oldu otobüs J Ömer kardeş sağolsun bize bir tane en güzelinden otobüs ayarladı. Fakat kendisi hayırlı bir iş sebebiyle geziye gelemedi J

Öyleydi böyleydi derken, bizim ekip 9 Mart sabahı saat 06:30’ dan sonra Maslak İspark’ ta toplaşmaya başladı. 06:45’ de de ekip tamamlanıp yola koyuldu.



Yol üzerinden geri kalan ekibi de alarak İstanbul’ u ardımızda bıraktık.

















Çoluk çombalak çıktığımız gezi de bebeler de yolculuğumuz şenlendirdi. Fırsat bu fırsat bebeleri sevdik J













Off road aracı sürmekten yorulan Cenk arkadaşımız da bebe araması sürmenin tadına vardı J

Keyifli bir yolculuğun ardından Edirne’ de bizi Murat Timurçin arkadaşımız karşıladı. Minik oğluşu Yalın ve sevgili eşi de bizleri yalnız bırakmadılar. Otobüsümüz, Murat’ ı takip ederek Karaağaç’ taki Lalezar restaurant’ a vardı. Yolda ayakkabıları kemirmeye başlayacaktık ki, zor bela vardık mekana. Yalnız nasıl acıktıysak o yol bitmek bilmedi J


Açlıktan kan sekerimiz düştüğü için hafif asabi vaziyetteydik, üzerine bir de mekanın garsonlarının large tavırları eklenince ekipten bazı arkadaşların şalter attı. Neyse ki kimse kimseyi yemedi J O yüzden bu mekanı gidecek olan arkadaşlara tavsiye etmiyoruz. Mekanın müşterilere karşı tutumunu değiştirmesi lazım.


Kahvaltı ve mekan çalışanları kötü olsa da Meriç Nehri manzarası muhteşemdi J


Kahvaltıdan sonra dışarıda çaylarımızı içip fotoğraf çekildik. Ben hiç bir karede yokum J

10 numara 5 yıldız insanlar J


Sonrasında da yediklerimizi sindirip Meriç Nehrini izlemek için Meriç Köprüsünde minik bir yürüyüş yaptıık. Yalnız hava o kadar soğuktu ki köprünün yarısını yürüyüp geri döndük.

Meriç Köprüsü, Edirne-Karaağaç yolunda, Meriç Nehri'nin üzerinde. 1842'de Abdülmecit zamanında yapımına başlanmış 1847'de bitirilmiş. 263 m. uzunluğunda. 7 m. genişliğinde. 13 ayak üzerinde. 12 sivri kemerli bir taş köprü olup yanlara doğru eğimlidir. Ayaklar arasında ayrıca boşaltma gözleri de bulunmakta. Ortasındaki yazıtlı köşkü mermerden. Daha önce kubbesinde güneş motifi bulunduğu bilinir.


Tekrar otobüse doluşup Karaağaç Tren İstasyonu’ na vardık.

Karaağaç İstasyonu, Edirne'nin Karaağaç kasabasında bulunan ve II. Abdülhamit devrinde yaptırılan istasyon binası. Edirne Tren Garı olarak inşa edilmiş olan bina günümüzde Trakya Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi olarak kullanılıyor.

Edirne Tren Garı, İstanbul’daki Sirkeci Garı örnek olarak yapılmış gar binalarından biri. Şark Demiryolları Şirketi adına Mimar Kemalettin Bey tarafından neoklasik üslupta inşa edilmiş. Üç katlı, dikdörtgen planlı ve 80m. uzunluğunda bir yapı. İstanbul’u Avrupa’ya bağlayan demiryolunun en önemli istasyonlarından birisi imiş.

Bu eski tren bizi direk çocuk moduna soktu J



Ve burada trene ne kadar hasret kaldığımızı farkettik. Resmen istila ettik treni J



Trenin altında girdik üstünden çıktık J Kurcalamadığımız yeri kalmadı J






Bir Titanik değil J (“bir Alex değil” repliğinden aklıma geldi :P)

Bizimkiler gayet mutlu mesut J



Trenin ihtişamı karşısında Lozan Anıtı pek ilgi görmedi tabii J

Bu müze ve anıt, Trakya Üniversitesinin öncülüğü ile Rektörlük Kampüsünün bulunduğu Karaağaç semtinde kurulmuş. Lozan Zaferi ve dünya barışını simgeleyen anıt, yanında "Lozan ve İsmet İnönü' belgelerini sergileyen müze ile birlikte önemli bir ziyaret noktası olmuş ama o soğukta bizden pek ilgi göremedi L



Trende epey vakit geçirdikten sonra çil yavrusu gibi dağılan grubu İzzet ağabey topladı ve donmadan önce otobüse bindik J

Sıra da Sarayiçi var.

Sarayiçi’ ne vardığımızda rüzgar iyice artıp bizi epey üşüttü. Ona rağmen pehlivan heykellerini görmeden geçmedik. 


Hızlı adımlarla yürüyüp eskiden Edirne Sarayı olarak anılan bölgeye geldik. Sol tarafta bulunan Balkan Şehitliğini ziyaret ettik.


1912-1913 Balkan Savaşında kutsal vatan topraklarının savunulması uğruna can veren asker-sivil 300 bini aşkın şehidimizle 1913 yılında Edirne Sarayiçi’nde aç bırakılarak ölüme terk edilen 20 bin şehidimizin yüce anılarını yaşatmak amacıyla yapılmış L


Soğuk sebebiyle hızlıca dolaşıp Adalet Kulesinin oraya geri döndük.


Adalet Kasrı (Kulesi), Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1561 yılında Mimar Sinan’a yaptırılmış. Zeminle beraber dört katlı olup üst katında mermer fıskiyeli bir havuz bulunuyor. Divan-I i-Hümayun (Bakanlar Kurulu) ve Yargıtay olarak kullanılmaktaymış.

Sarayiçi’ ni de hızlıca gezdikten sonra tekrar otobüsümüze binip Edirne’ nin merkezine vardık. Öncelikle Selimiye Camii’ ni gezdik J



Mimar Sinan‘ın 80 yaşında yarattığı ve “ustalık eserim“ diye nitelediği yapıt olan Selimiye Camii, Osmanlı-Türk mimarlık tarihinin olduğu kadar, dünya mimarlık tarihinin de başyapıtları arasında gösterilme. Edirne'nin ve aynı zamanda Osmanlı Döneminin simgesi olan cami; 1569-1575 yılları arasında II. Selim’in emriyle yaptırılmış. Çok uzaklardan dört minaresi ile göze çarpan yapı, kurulduğu yerin seçimiyle Mimar Sinan’ın aynı zamanda usta bir şehircilik uzmanı olduğunu da gösteriyor. Kesme taştan yapılan cami iç bölümüyle 1620 metrekare, tümüyle ise toplam 2475 metrekarelik bir alanı kaplamakta. Selimiye Camii, yerden yüksekliği 43.28 metre olan 31.30 metre çapındaki kubbesiyle ilgi çekiyor.

Kubbe, 6 metre genişliğindeki kemerlerle birbirine bağlanan 8 büyük payeye oturuyor. Mimar Sinan’ın yarattığı 8 dayanaklı cami planının en başarılı örneği. Caminin 3.80 cm çapında, 70,89 m yüksekliğindeki üçer şerefeli dört zarif minaresi var. Giriş yönündeki her şerefeye ayrı ayrı yollardan, diğer ikisine ise tek yolla çıkılmakta.

Cami, mimari özelliklerinin erişilmezliği yanında taş, mermer, çini, ahşap ve sedef gibi süsleme özellikleriyle de son derece önemli. Mihrap ve mimberi mermer işçiliğinin başyapıtlarından. Ortasındaki 12 mermer sütuna oturan müezzin mahveli, altın varaklı edirnekari kalem işleriyle klasik dönemin en güzel örneklerinden. Yapının çini süslemelerinin, Osmanlı ve dünya sanatında ayrı bir yeri var. 16. yy. çiniciliğinin en güzel örnekleri olan bu çiniler, sıratlı tekniğinde olup İznik’te yapılmış.

Selimiye Camii’nin taş duvarlarla çevrili geniş dış avlusunda, Dar-ül- Sübyan, Dar-ül-Kurra ve Dar-ül-Hadis yapıları bulunmakta. Bu yapılardan Dar-ül-Hadis bölümü Türk-İslam eserleri müzesi olarak kullanılmakta. Dar-ül Kura bölümü ise Vakıf Eserleri müzesi. Cami terasının altında yer alan Arasta çarşısı, III.Murat zamanında Selimiye’ye gelir sağlaması amacıyla yaptırılmış. İlk sırası Mimar Sinan tarafından yapılmış, daha sonra Mimar Davut Ağa tamamlamış.


Bu muhteşem camiyi de gezdikten sonra hemen aşağısında ki Eski Cami’ ye çevirdik rotayı.

Eski Cami (Cami-iAtik – Ulu Cami), Edirne’de Osmanlılardan günümüze ulaşmış en eski anıtsal yapı. 1403'te Emir Süleyman zamanında yapımına başlanmış, Çelebi Sultan Mehmet zamanında 1414'de bitirilmiş. Mimarı Konyalı Hacı Alaeddin, kalfası ise Ömer İbni İbrahim. Çok kubbeli "Ulu camiler' tipine giriyo. Mermer kapısı ve iç kısımdaki dekoratif yazı örnekleri dikkat çekici.











Edirne mimari eserler olarak çok zengin bir şehir. Bizim gezemediğimiz Üç Şerefeli Cami de örnek eserlerden biri. Onu gezemesek de biraz bilgi verelim J

Üç Şerefeli Cami, 1433-1447 yılları arasında. II.Murat'ın yaptırdığı Cami Osmanlı Sanatının erken ve klasik dönem üslubu arasında yar alıyor. Burada ilk kez uygulanan bir planla karşılaşılma. 24 m. çapındaki büyük merkezi kubbe, ikisi paye, dördü duvar paye olmak üzere altı dayanağa oturuyor. Yanında daha küçük ikişer kubbe ile örtülü kare bölümler var. Yapı, bir yenilik olarak enine dikdörtgen bir yapı. Böylece enine gelişen mekana ulaşılmak istenmiş. Bu planı Mimar Sinan İstanbul camilerinde daha gelişmiş biçimiyle uygulamış. Ayrıca, Osmanlı mimarisinde revaklı avlu ilk kez bu camide kullanılmış. Avlunun dört köşesine minareler yerleştirilmiş. Üç Şerefeli Cami, bu özellikleriyle sonraki camilere öncü olan anıtsal bir yapı. Revak kubbelerindeki özgün kalem işleri Osmanlı camilerindeki en eski örneklerden. Camiye adını veren üç şerefeli anıtsal minare, 67,62 m. yüksekliğinde. Her şerefeye ayrı yollardan çıkılıyor. Minare kırmızı taştan zikzaklar ve ak karelerle devinim kazanmış.

Veeee, sıra geldi gezinin amacına J

Buz tutmuş burunlar ve ellerle hızlı hızlı Bizim Ciğer’ e attık kendimizi. Hemen bizim için ayrılmış en üst kata çıktık. Üst kata sığmayınca bir kaç tehlikeli sahış alk kata oturmak zorunda kaldı. Zaten ne olduysa ondan sonra oldu. Ciğerler bir türlü gelmek bilmedi. Meğer bu tehlikeli kişiler alt katta porsiyon porsiyon ciğerleri mideye indiyormuş. Dolayısıyla da yukarıdaki ekip beklemekten zafiyet geçirdi J

Masaya önce acı biber ve yoğurt geldi J



Yoğurt muteşem görünüyordu ve biz hemen girişip 1 dakikada hallettik yoğurdu J Ardında da nefis kelle çorbası geldi J

Bir süre bekledikten sonra beklenen an geldi J


Ciğeri çok seven biri olaraktan tadına mest oldum. Nerede Şstan’ bulda ki ciğer nerede bu. Porsiyonlar fazla bir kere J

Bu arada ciğer severlere de bir mekan önereceğim parantez içinde J Kadıköy’ deki Deniz Yıldızı. Çok güzel yaprak ciğer yapıyorlar. Yanına rakı veya bira da eşlik edebiliyor. Sıkıntı yok J
Karnımızı doyurduktan sonra hepimiz dışarı salındık. Fakat hava o kadar soğuktu ki kimse şehri gezmemiş. Ya da Bedesten’ e ya da pastanelere sığınmış ekip J

Edirne ve Trakya tarafında bol bol badem ağacı var. Biz de bu ağaçların niöetlerinden yararlanmak için Kahkecizade’ ye uğradık tabii J Önce bir kaç çeşidin tadına bakıp gevezelik ettik. Sonra da badem ezmelerimizi alıp sahlep içmeye gittik.

Gezi soğuk sebebiyle tahminimizden bir saat önce bitti ve otobüste toplanıp yola koyulmak için hocamızın da rızasını aldık J


Bazı arkadaşların içinde otobüs kullanma sevdası olduğu için sırayla şöför koltuğu istila da edildi J


Veeeee, hayırlısıyla yola koyulduk.


Benim son derece eğlenip keyif aldığım bir gezi oldu. Dönüşte de hala oldum. O gece minik bir yeğenim oldu.

Murat Timurçin arkadaşıma ve ailesine de çok çok teşekkür ederim :)

İnşallah yine bu güzel insanlarla farklı geziler yapmak kısmet olur J

No comments: